“DİLİMİZİN ZENGİNLİĞİ PROJESİ” KAPSAMINDA
ESKİŞEHİR’İN EDEBİYAT VE KÜLTÜR ELÇİLERİ ESKİŞEHİRLİ ŞAİRLERİN SÖZ VARLIĞINDA MECAZ ANLAM
Bu çalışmanın amacı, “Dilimizin Zenginliği Projesi” kapsamında Eskişehir özelinde milli değerlerimizi, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında edebiyat ve sanat dünyasında temsil eden, yaptıkları edebi ve sanatsal üretimlerle ona artı değer kazandıran ve Eskişehir’in yetiştirdiği kültür ve edebiyat elçileri çok değerli şairlerinin en azından bir kısmının şiirlerinde kullandıkları söz varlıklarında mecaz anlam incelemesi yaparak öğrencilerin Türkçedeki çok anlamlılığı konusunda farkındalık yaratmaktır.
Dilimizin Zenginlikleri Projesi Kılavuzu’nda yer alan; “Bu proje ile okullarda yapılacak söz varlığını zenginleştirme çalışmaları ile öğrencilerin dilimizin zenginliklerini tanımasını, kültür taşıyıcısı olan sözcüklerimizle buluşmasını, buna bağlı olarak da dili iyi kullanmasını ve düşünce dünyasını geliştirmesini amaçlamaktadır.” ifadesi üzerine öğrencilerin kendi şehirlerinde kendi kültürlerinin taşıyıcısı ve paylaşımcısı olan şairlerin dilinde var olan sözcüklerin incelemesini yapması, Türk dilinin zenginliğini fark etmesi büyük bir kazanım ortaya çıkaracaktır.
Bu projede örneklem olarak Eskişehir’de doğmuş, büyümüş şairlerin alınmasının sebebi dil ile kültür arasındaki sıkı ilişkiden kaynaklanmaktadır. Humbolt “Dil ile kültür sürekli olarak birbirlerini etkiler, birbirlerinden ayrılmazlar” demiştir. E. Sapir ve İnsan ve Kültür adlı kitabında Prof. Dr. Bozkurt GÜVENÇ benzer şeyleri söylemekteler: “Toplumda madde ve kavram olarak var olan her şey dilde de vardır. Kültürel ve tarihi miras, ancak dil aracılığıyla yeni kuşaklara aktarılır.
Dil, kültürel muhtevanın bir ansiklopedisi, hazinesi ya da sözlüğü gibidir.” Dil zenginliği, büyük oranda kültür zenginliğine dayandığı, onu yansıttığı için burada dil zenginliği konusunda öncelikle dilin kültürle olan yakın ilişkisini mercek altına almamız gerekiyor. Dillerin anlam içerikleriyle parçası oldukları kültürlerin içerikleri arasında tam bir örtüşme ya da özdeşlik vardır. Bir bakıma diyebiliriz ki dil, kültür içeriğinin aynası, onun simgelerle yansıtılması, dile getirilmesidir. Dolayısıyla Eskişehirli şairlerin düşünce dünyasında oluşan sözcük hazinelerinde dili nasıl anlamlandırdıklarını görmek öğrencilerimiz için Türkçenin anlamsal zenginliğini kavramalarını pekiştirmeleri demek olacaktır. Çünkü Türkçenin zenginliği sözcük sayısının fazlalığından değil anlamsal çeşitlilikten kaynaklanmaktadır. Sözcüğün yeni anlamlar kazanmasının yollarından en güçlüsü mecazlaşmadır. Bu sebeple dilimizde deyim ve atasözlerimizin çok büyük bir kısmı mecazdır.
Sonuç olarak bu çalışma ile öğrencilerin Eskişehirli şairlerin söz varlıklarında geçen mecaz anlamlı sözcükleri belirlemeleri, öncelikli olarak bu sözcüklerin çağrışımlarını “Beyin Fırtınası” yöntemiyle belirleyip metnin öz yapısına uygun olan mecaz anlam karşılıklarını tespit etmelerini sağlamaktır.
Bu kadar köklü bir kültür mirasına sahip Eskişehir’in edebiyat ve kültür dünyasında da dönemlerine damga vurmuş çok önemli insanlar yer almıştır ve burada saymakla bitmez. Sadece edebiyat dünyasına bir göz attığımızda, Eskişehir deyince ilk aklımıza gelen ve bu şehirle, gerek doğrudan bir organik bağı olan, içinde yaşayan, gerekse eserlerinde bir şekilde bu şehri işleyen şairler ve yazarları şöyle sıralamak mümkündür: Yunus Emre ve Nasreddin Hoca ile Eskişehir’de temelleri köklü bir biçimde atılan edebiyat ve sanat köprüsünün ardılları Nasreddin Hoca’nın torunu Hızır Bey, onun oğlu Sinan Paşa, Aziz Mahmud Hüdayi, Şeyh Baba Yusuf, Pir Mehmet, İlhami Dede, Genç Abdal, Mustafa Şükrü Baba, Cemal Duru, Rıza Polat Akkoyunlu, Vehbi Cem Aşkun, Mehmet Aziz Bolel, Kemal Volga, Orhon Murat Arıburnu, Cevdet Savgar Kıratlı, Recep Bilginer, İsmail Ali Sarar, Yahya Benekay, Ümit Yaşar Oğuzcan, Fehmi Kabadayı, A. Naci Gelendost, Nihat Aşar, Çetin Aşki Özkırım, İsmail Bayram, Zeki Taşan, Âşık Pervani, Mehmet Saffet Devrim, Süleyman Zeki Algür, İsmail Sadık Gaşan, Muharrem Kubat, Muhiddin Beyazıd, İbrahim Sağır, Ersan Sözer, Güngör Göral, Ünsal Kınıklı, Ergun Hiçyılmaz, Erol Büyükmeriç, Sami Derintuna, Yücel Saraçoğlu, Erol Martal, Sennur Sezer, Ömer Aşıcı, Hikmet Önpeker, Nedim Uçar, Yalçın Benlican, Azmi Kerman, Ali Çapan, Rabia Barış, Ertuğrul Şakar, Enis Batur, Fikret Akın, Ahmet Kot, Âşık Nurşah, Lütfü Kılıç, Mustafa Özçelik, Faruk Çakmak, Gürcan Banger, Serdar Lütfü Yiğit, Aydın Aşkan, Haydar Ergülen, Neşe Matay, Telli Suna Gölpek, Zafer Uğur, İsmet Şenyurt, Şakir Kurtulmuş, Erdoğan Ekiner, Naci Deviran, Rami Emeç, Ekrem Budak, Ali Öztürk, Necmi Selamet, Nedime Köşgeroğlu, Mehmet Ali Yılmaz, Meryem Sevin, Mustafa Ünal, Can Özgür, Hüseyin Atlansoy, Rıdvan Dansuk, Sinan Gürsoy, Davut Güner, Sevim Yücal, Nazmi Ağıl, Erhan Tuna, Özgür Özmen Uysal, Kemal Yıldırım, Nurşen Şen, Ali Kanneci, Hakan Savaş, Mesut Doğan, Uğur Bilge, Fevziye Şen, Zehra Çam, Funda Aytüre, Arif Pişkin, Fatma Şengil Süzer, Filiz Öztürk, Hasan Erkek, Nadide İnce, Hicran Koçak, Neriman Ağaoğlu, Tuna Kiremitçi, Buse Eylem Uncu, Devrim M. Dirlikyapan, Mustafa Gürel, S. Bülent Boz, Kerem Akduman, Murat Şahbaz, Cenk Sarılar, Kaan Sarı, Barı Günaydın, Erhan Lanpir, Suna Yenice, İbrahim Cansızoğlu, Ayşe Akkaya, Özgür Akkaya, İbrahim Altısöz, Naci Armağan, Bilgin Yüksel, Mazlum Cihangir, Rasim Köroğlu, Atasoy Müftüoğlu, Recep Bilginer, Muzaffer Cura, Ali Haydar Çakta, Emel İrtem, Emine Gürbüz, Nilüfer Altunkaya, Şakir Özüdoğru, Harun Atak, Olcay Özmen, Semih Yıldız, Kaan Uzuner, Halil Gürkan, Süleyman Şen, Sabri Dil, Neşet Tınaztepe, M. Kuddusi Çetinkuş, Mehmet Ali Kalkan, Kazım Özgür, Mehmet Yavuz, Kadir Kaya, Cengiz Ersöz vb. ile devam ede gelmiştir. (bkz., Topyıldız, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 77 1998; Gökdağ, 1997). Ayrıca Halide Edip Adıvar, Orhan Şaik Gökyay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Eflatun Cem Güney, Kerime Nadir, Arif Nihat Asya, Ceyhun Atuf Kansu, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Talip Apaydın, Adalet Ağaoğlu, Vasfi Mahir Kocatürk, Turgut Uyar, Erdal Alova, Vehbi Cem Aşkun, Cemal Süreyya, Ayşe Yamaç gibi yazar ve şairlerin de eserlerinde Eskişehir bir şekilde yerini almıştır.
Bu anlamda Eskişehir’in yetiştirdiği genellikle kendi şahıslarına münhasır çok önemli şairlerin hepsinin burada incelenmesi mümkün olamayacağından, çalışmayı sınırlandırabilmek adına bu çalışmada genel hatlarıyla Eskişehir’de yetişen şairlere değinildikten sonra çalışmamızı Mehmet Ali Kalkan, Haydar Ergülen, Erol Büyükmeriç, Sennur Sezer, Rahmi Emeç’in şiirleri tüm kademelerdeki öğrenciler tarafından tanınmasına, şiirlerinden örneklerle karşılaştırılmasına, bu şiirlerdeki söz varlıklarında bulunan mecaz anlamlı sözcüklerin belirlenmesine, bu sözcüklerin Türkçenin anlam dünyasına katkısının tespit edilmesine çalışılmıştır.
Öğrenciler ilk aşamada eylül ayı boyunca yukarıda adı geçen şairlerin şiirlerini okumuş, şairler hakkında bilgi sahibi olmuşlardır. Okumalarının son aşamasını Eskişehir’in en eski parkı olan “Hamamyolu- Yediler Parkı”nda tamamlamışlardır. Projeye dahil olan toplam 39 öğrenci, ardından ekim ayında Adımlar Kitabevi’nde düzenlenen Eskişehirli Şair ve Yazar Mehmet Ali Kalkan’ın söyleşi ve imza gününe katılmışlardır. Bu etkinlikteki amaç Eskişehirli yaşayan bir kültür hazinesinden Eskişehir’i, şiir yazma sürecinin nasıl işlediğini, Eskişehir’de var olan kültürün şiirdeki yansımalarını, şiirlerinde kullandığı mecaz anlamlı sözcüklerin dilimizin zenginliğine katkılarını öğrenmektir. Şair ve Yazar Mehmet Ali Kalkan özelinde Eskişehirli pek çok yazarın dilimize olan katkılarını, dili kullanma biçimlerini, mecaz anlamın şiire, düşünsel dünyamıza ve Türkçenin gelişimine katkısını öğrenen öğrencilerimiz için projenin amacına uygun bir şekilde yürütüldüğü gözlenmiştir.
İkinci aşamada 10. sınıf öğrencileri okudukları şairlerden Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenleri ile bir şiir seçkisi oluşturmuşlardır. 9 ve 12. Sınıf öğrencileri ile bu seçilen şiirlerin söz varlığındaki mecaz anlamlı sözcükleri “Beyin Fırtınası” yöntemiyle belirlemeleri sağlanmıştır. Bu yöntem uygulanırken öğrencilerden seçilen şiirlerde geçen sözcüklerin çağrıştırdığı yakın sözcükleri söylemeleri istendi. Tüm çağrışımlar tahtaya tek tek yazılmıştır. Ardından çağrışımı fazla olan sözcüklerin aslında daha çok mecaz anlam kazanarak yeni anlamlar yüklenmiş olduğu öğrenciler tarafından tespit edilmiştir. Tespit sırasında Dilimizin Zenginlikleri Projesi Kılavuzu’nda örnek sözlükler listesinde yer alan “Türkçe Sözlük 1-2” kullanılmıştır.
Üçüncü aşamada öğrenciler seçilen şiirlerden oluşan bir sergi hazırlamışlardır. Okulumuz 11. Sınıf öğrencileri de seçilen şiirleri seslendirmişlerdir. Tüm bu faaliyetlerden sonra sergilerini okulun fuaye alanında diğer öğrenci ve öğretmenlerle çalışmalarını paylaşmak için açmışlardır. Ayrıca belirlenen anlamsal zenginlik unsurları olan sözcükler için ayrı bir pano çalışması yapılmıştır.
•MEHMET ALİ KALKAN
SENİN İÇİN
Hasretin hançer hançer yüreğimi delerken,
Sevdamı kement yaptım gönlüne takmak için.
Ellerim ihtiyari gözyaşımı silerken,
Geceye göz ekledim, her daim bakmak için.
Günleri uzun ettim, zaman çaldım yarından,
Mendilimi doldurdum, aşk dağının karından,
Kır çiçeği kokulu gönül yaylalarından,
Rüzgarları topladım, sana bırakmak için.
Gümüşi gecelerden umut doğdu rüyama,
Kırkikindi ötesi sevdan yağdı dünyama,
Münadiler yolladım gelsin diye Hayyam'a,
Su bekleyen çölüme ş'ir olup akmak için.
Kuşca vurur yüreğim sana gelen adımda,
Posta güvercinleri dinlenir kanadımda,
Yaz yağmuru sonrası toprağı kokladım da,
Gökkuşağı devşirdim saçına takmak için.
Efkarlı türküler geldi dilime,
Zamanı öğüttüm,süzdüm bu gece.
Yalnızlık dağ oldu çöktü içime,
Gönlümde gönlümü gezdim bu gece.
Yandım,yüreğime cemreler düştü,
Dondum,canevime kuşlar üşüştü,
Mevsimlerim bile sana karıştı,
Yılları art arda dizdim bu gece.
Göklerde maviyi bulmak niyetim,
Efkar bulut bulut, güne hasretim,
Sen orada öksüz, ben burda yetim,
Hayatın yükünden bezdim bu gece.
Yağmur yağmur yağdın sevda ülkeme,
Senin olmadığın bir dünya neme?
Yıldırımca düşsen diye gölgeme,
Gökleri elimle çizdim bu gece.
Sevdanı içimde yaşaya duya,
Hasretini yazdım toprağa,suya,
Hani derya derya gözlerin var ya,
İki damlasında yüzdüm bu gece.
Sabırla doldurdum güne asırı,
Gönlüme sığındım oldum esiri,
Anladım ki aşkmış dünyanın sırrı,
Aşkı aşk içinde çözdüm bu gece...
•HAYDAR ERGÜLEN
YAĞMUR VE FRANSIZCA
“İnsan arkadaşına benzer
ve iyidir benzemesi
arkadaşlığın da eski bir şehre
hele usul sesliyse şehir, trenler de
bölmemişse henüz arkadaşlığın sesini…
Ben benzemenin iyi olduğu şehirlerden
yani benzediğim ne varsa eskiden
yavaş akan bir şehir, sakin kitaplar,
su aziz ve biz büyüdükçe yeşil
bir nehir, kuşları bile dalında yerli
bir şehirden birden kanatsız uçtum
kayıp ikizlerle dolu bir şehre düştüm
baktım herkes benzersizin peşinde
herkes kayıp arayan yok kendini
anladım beyhudeymiş benzerimi aramak
eski arkadaşlıkların payına bir damla bile
gözyaşının düşmediği şehirde.”
MENDİLİMDE KAN SESLERİ
“Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konya’nın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına…”
“Eskiden tren geçerdi de şiirlerinizden
yetişmeye çalışırdım nefes nefese/
Haydarpaşa-Eskişehir-Ankara
gittim geldim düz coğrafya
bozkıra sayılsın mırıldandığım şeyler
iyiyim, bir şeyim yok, daha n’em olsun
kızıma bırakacağım taşradan başka”
“Yine trene binseniz
uzun uzun gitseniz
Yine çarpıştırsak kelimeleri
aşk yenildi hayal kimle beraber
aşk gibi düşüyor kümeleri de
şu benim efsanem eski es ki
Eskişehirspor es be birader!
Ben ondan öğrendim düşe kalka
amatör kümede aşkla gezmeyi
Eskişehir-Vefa maçlarını görseniz
vefalı olurdunuz Eskişehir’e karşı
nerde vefa, Eskişehir düşüyor
ellerim donuyor, alkış üşüyor…
Kasvet koynumuza girdi ve orada durdu
buharımızla ısınan o koca çocuk
meğer pek kısaymış
EROL BÜYÜKMERİÇ
“Her tren geçişinde,
Sesinde kendime koşarak,
El sallarım insanlara.
Art arda geçerken vagonlar,
Çoğalır eller, ellerimden;
Her biri, benden biri,
Pencerelerden.
Bin el bırakıp geçer trenim,
Ellerimi yükleyip uzaklara.
Bir istasyonda belki bir gün,
Umulmadık bir buluşmaya…
DÖRT İŞLEMDE MUTLULUK
“Çarpan”la “çarpılan”ın değişse de yeri
Sonuç değişmez diyorlar.
Oysa değiştirilse yerleri,
Çocuklarla büyüklerin,
Görün, bakın o zaman;
“Çarpım” nasıl artarmış,
Nasıl güzelleşirmiş dünya.”
•SENNUR SEZER
“Hiç düşünmemişiz annemin
Resmini kuşlarla çekmeyi
Kedileriyle de çekmedik ya
Resimsiz kaldı saksıları çiçekleri
Annem de erkenden gitti
O yıl çok soğuktu
1946-47 Eskişehir
Savaş bitmiş miydi
Kardeşim olacaktı biliyordum
Annem zayıftı dal gibi
Ben öksürüyordum
Tavuklarımız yoktu
Anlamam sanıyorlardı
“Et” demişti doktor
“her gün”
Şehrin dışındaydık
Yollar karlıydı
Odaya kapan kuruluydu
Kar yağıyordu eleğin üstüne pencereden
Kuşlar zayıftı açtı
Çok soğuk vardı
O kış her gün çorbayla
Beyaz etler pişirdi annem
“Bak tavuk yaptım kızıma”
Sertti tuzsuzdu lokmalar yağsızdı
Anneler istemese yutulmazdı
YARIN SABAH ERKENDEN
Yıllarca kuş besledi annem
Ödemek için bir kış ölenleri
Ne ben gördüm tuzağı gördüğümü
Ne o sezdi
Bir oyunu sürdürdük o yıldan konuşurken
“Kardeşim doğmuştu hani”
Hiç düşünmemişiz annemin resmini
Kuşlara bakarken çekmeyi.”
Daha ümidimi yitirmedim O dağ köyüne atanabilirim Bu kez unutmam Yaralar için kantaron çiçeği Öksürüğe hatmi Zeytin yaprağı tansiyonuma Kırıklar için havacıva
Daha ümidimi yitirmedim Bilirim cevap yazmasını Asker mektuplarına Er maaşı dilekçesini Elektrik yoksa pil dayanmaz Dinlerim kendimi
Daha ümidimi yitirmedim Biri vardır kalabalıkta o köyden Karşılıklı susabiliriz.
•RAHMİ EMEÇ
ESKİŞEHİR’DE
“Sen Eskişehir gibi gülseydin,
yüzümden yüzüne nehir akardı.
Sesimizde üşüyen harf yalnızlığı,
şehrin kederine yürürdük birlikte,
gülseydin Eskişehir gibi sen..
. Sen Eskişehir gibi dokunsaydın,
lületaşından tenine bir gidiş olurdum.
Bütün saatlerin sevmeye kurulmuş akrebinde,
zehir olup içerdik akan zamanı,
dokunsaydın sen Eskişehir gibi...
Ben şimdi, Eskişehir’de sana eski’yim
tren garında yere düşmüş bir bilet gibi.
Sahipsiz, yalnız ve pusulasız,
peronların serinliğine asılıp, bekledikçe eskiyor eskiyorum.”
BASMADAN GİYİNEN NEHİR
“Eski sözcüklerle Porsuk’u yaşamak:
- İşte basmadan giyinen bir nehir
Ve kentin ortasında tozlanmış gerdanlık
Söğütlerin yelesinden süzülüşü suyun gövdesine
Akşam vakti, elinin elime değmesi…
Sonra bir Ayhan Işık filmi açık havada
Yaslanmış afişten bakıyor uluorta
Çarşıda kız sevmenin rüyası
Tren çığlıklarına asılıyor durmadan…
Eski sözcüklerle Porsuk’u yaşamak:
- Ne olsun, basmadan giyinen bir nehir işte
Sandallardan bir yas, sıra sıra
Sinemada ayrılık siyah- beyaz
Genzime yürüyen iç burkulması…
Evet, sonra yeniden başa dönülür sokaklarda
Kalbimin siyah- kırmızı hali,
Uğrar esmenin her haline
Abi gibi ısıtılmış sözcüklere basarak…
Eskiden şöyle eskirdi bu şehir:
- Es be, es be, es be, eski eski es…”
ANNEME LİRİKLER
beni yüreğine kanatlandır anne
dönemeyecek olsam da geri
sıcaklığında yaşat anılarımı anne
kanatlandır yüreğine beni
beni gözlerine tut anne
göremeyecek olsan da güldüğümü
masum yüzlü bakışlarını çıkar çocukluğumun
anne tut gözlerin beni
beni saçlarına ısıt anne
alışamadığım iklimlere büyüsem de
ninnilerini söyle uzaklardan duyuyorum
anne ısıt saçlarına beni
ARDINDAN
bırakıyorsun ya beni, alıp sevda notlarımızı
ışıltısından mutluluklar çıkardığım gözlerinle
büsbütün çekiliyorum bir damarından yaşamın
en çok bildiklerim yabancılaşıyor konaklarımda
öksüzlük, asık yüzlü bir güz başlangıcı
yeni bakıştığım kederlerle buluşan
söyle nasıl dayanılır taşmadan çoğalmaya
geçilebilir mi sensizlik eskiyen anılarla
Çerez Politikası
Verileriniz KVKK Kanununa uygun şekilde işlenmektedir detaylı bilgi için çerez politikamızı inceleyiniz.